Preacher: Tanrı’yı Bulan Vahşi Vaizin Epik ve Unutulmaz Yolculuğu
Merhaba çizgi roman tutkunları! Bugün size öyle bir seriden bahsedeceğim ki, okuduktan sonra zihninizde uzun süre yankılanacak ve üzerine saatlerce düşüneceksiniz. Garth Ennis ve Steve Dillon’ın kaleminden çıkan Preacher, sadece bir çizgi roman değil, aynı zamanda inanç, ahlak, dostluk, aşk ve insan doğası üzerine kurulu cesur, provokatif ve zaman zaman mide bulandırıcı derecede komik bir keşif yolculuğu. Eğer henüz Preacher çizgi roman serisi ile tanışmadıysanız, kendinize büyük bir iyilik yapın ve bu benzersiz evrene adım atın!
Peki, Preacher tam olarak ne hakkında? Ana karakterimiz Jesse Custer, Teksas’ın küçük bir kasabasında vaizlik yapan, biraz sorunlu bir adamdır. Ancak hayatı, Genesis adı verilen gizemli bir varlığın ona musallat olmasıyla tamamen değişir. Genesis, cennet ve cehennemin saf güçlerinin yasak meyvesidir ve Jesse’ye “Tanrı’nın Sesi” olarak bilinen, emirlerinin sorgulanamaz bir şekilde yerine getirilmesini sağlayan korkunç bir güç verir. Tam da bu esnada, Tanrı’nın cenneti terk ettiğini ve tahtını boş bıraktığını öğreniriz. İşte tam da bu noktada, Jesse Custer’ın Tanrı’yı bulma ve O’nu bu terk edişi için sorgulama misyonu başlar. Bu, sadece bir intikam arayışı değil, aynı zamanda kendi inancını, geçmişini ve tüm dünyanın geleceğini sorguladığı bir yolculuktur.
Bu destansı arayışında Jesse yalnız değildir. Ona eşlik eden iki unutulmaz karakter var: İlki, Jesse’nin eski sevgilisi, keskin nişancı ve pragmatik bir kadın olan Tulip O’Hare. Tulip, grubun vicdanı ve genellikle en mantıklı sesi olmasının yanı sıra, gerektiğinde eline silah almaktan çekinmeyen, tam bir aksiyon kadınıdır. İkincisi ise, sürekli sarhoş olan, ahlaki pusulası oldukça esnek ama inanılmaz derecede sadık İrlandalı bir vampir olan Cassidy. Bu üçlünün dinamiği, seriyi bu kadar özel kılan şeylerden biri. Aralarındaki diyaloglar, tartışmalar ve karşılıklı destekleri, en karanlık anlarda bile yüzünüzde bir tebessüm oluşturmayı başarıyor.
Ancak yolculukları boyunca sadece Tanrı’yı değil, aynı zamanda birbirinden ilginç, ürkütücü ve çoğu zaman absürt karakterlerle de karşılaşırlar. Bunların başında, cennetin kendisi tarafından yaratılmış, intikam ateşiyle yanıp tutuşan durdurulamaz bir güç olan Aziz Katiller (The Saint of Killers) geliyor. Batı mitolojisinin Clint Eastwoodvari bir parodisi olan bu karakter, adeta bir ölüm makinesi gibi Jesse’nin peşine düşüyor. Onunla karşılaştığınız her an, gerilimin doruklara çıktığını hissedeceksiniz. Ayrıca, yüzü tamamen şekli bozulmuş ve utanç verici bir hikayesi olan Eugene Root, nam-ı diğer Arseface; sapkın ve güçlü organizasyonların liderleri; ve tabii ki Tanrı’nın kendisiyle ilgili akıl almaz detaylar bu seriyi daha da zenginleştiriyor.
Peki, Preacher‘ı bu kadar özel ve benzersiz kılan temel temalar neler? İlk olarak, ve belki de en önemlisi, inanç ve ihanet kavramları. Tanrı’nın insanlığı terk edişi, karakterlerin kendi inançlarını, dini kurumları ve genel olarak yaşamın anlamını sorgulamalarına neden oluyor. Bu sorgulama, serinin en derin ve düşündürücü katmanını oluşturuyor. İkincisi, dostluk ve aşk. Jesse, Tulip ve Cassidy arasındaki karmaşık ama sarsılmaz bağ, çoğu zaman kaotik ve şiddet dolu bu dünyada bir sığınak görevi görüyor. Üçüncüsü, Amerikan rüyasının eleştirisi. Ennis ve Dillon, Amerikan toplumunun çürümüşlüğünü, ikiyüzlülüğünü ve yozlaşmışlığını açıkça ve acımasızca eleştiriyorlar. Bu eleştiriler, genellikle güney gotik temaları ve grotesk mizahla harmanlanıyor. Son olarak, kara mizah ve şiddet. Preacher, sınırları zorlayan, rahatsız edici olabilen bir mizah anlayışına ve oldukça grafik şiddet sahnelerine sahip. Ancak bu unsurlar asla amaçsızca kullanılmıyor; aksine, hikayenin tonunu belirliyor, karakterlerin içinde bulunduğu umutsuzluğu vurguluyor ve okuyucuyu sürekli tetikte tutuyor.
Garth Ennis’in provokatif senaryosu, toplumsal ve dini tabuları yıkmaktan çekinmiyor. Dini eleştirisi derinlemesine ve cesurca yapılmış. Diğer yandan, Steve Dillon’ın kendine özgü, minimalist ama çarpıcı çizimleri, karakterlerin duygularını ve hikayenin atmosferini mükemmel bir şekilde yansıtıyor. O’nun çizimleri olmadan Preacher, kesinlikle aynı etkiyi yaratmazdı. Karakterlerin yüz ifadelerindeki detaylar, aksiyon sahnelerindeki akıcılık ve mekan tasvirlerindeki belirginlik, Dillon’ın ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Neden Preacher okumalısınız? Eğer yetişkinlere yönelik çizgi romanlar seviyorsanız, anti-kahraman hikayelerine ilgi duyuyorsanız ve alışılmadık, sınırları zorlayan bir anlatım arıyorsanız, Preacher tam size göre. Bu seri, sizi rahatsız edecek, güldürecek, düşündürecek ve uzun süre etkisinden çıkamayacağınız bir deneyim sunacak. Vertigo Comics‘in en parlak dönemlerinden birini temsil eden bu başyapıt, çizgi roman tarihine adını altın harflerle yazdıran serilerden biridir. Klasikleşmiş bir dark fantasy örneği olmasının yanı sıra, insanlığın varoluşsal sorularına kendine has bir bakış açısı sunuyor.
Kısacası arkadaşlar, Preacher, sadece bir çizgi roman önerisi değil, aynı zamanda bir tür deneyim. Garth Ennis ve Steve Dillon’ın bu inanılmaz işbirliği, sizi koltuğunuza bağlayacak, kahkahalara boğacak ve zaman zaman tüylerinizi diken diken edecek. Jesse Custer’ın Tanrı’yı arayan vahşi yolculuğuna katılmaya cesaretiniz varsa, bu seriyi kesinlikle okuma listenize eklemelisiniz. Pişman olmayacaksınız! Eğer benim gibiyseniz, okuduktan sonra bu karakterleri ve hikayelerini uzun süre aklınızdan çıkaramayacaksınız.